Sıraselviler Caddesi önünden Gezi Parkı'na doğru Taksim Meydanı
“Hukuk Devleti” ile “Keyfilik Devleti”ni ayıran nedir? Birincisinde, devletin hukukun çizdiği sınırların dışına çıktığı yargı kararlarıyla sabit olmuşsa devlet bu kararlara uyar. Kendisini düzeltir, hukukun çizdiği sınırlar içine çeker. İkincisinde ise, devlet yargı kararlarına uymaz, hukukun çizdiği sınırların dışında kalmayı sürdürür, böylelikle devlet müdahalesinin dışında kalan bireyin temel hak ve özgürlükleri alanına girer, onları ihlal eder.
Her yıl yenilenen 1 Mayıs’ta Taksim’in işçilere kapatılması, AKP’nin yönettiği devletin bir “Keyfilik Devleti” olduğunun iyi bir örneği.
Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamalarına kapatılması üç bakımdan hukuk ihlali oluşturuyor:
- Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Özgürlüğü Hakkını ihlal ediyor.
- Polisin orantısız güç ve insanlara zarar verecek biçimde göz yaşartıcı gaz kullanması işkence ve kötü muamele yasağına giriyor.
- Bunu yapan polisler hakkında etkili bir soruşturma yapılmaması, cezasızlık ve şikayeti dile getirecek bir makam bulunmaması da hak ihlaline yol açıyor.
Bu insan hakları ihlallerini içeren, Türkiye’ye karşı alınmış AİHM ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararları var. Ama bunlardan hiçbiri Hükümet’i bu anlamsız yasaktan vazgeçiremiyor. O zaman büyük bir hukuk devleti sorunu ortaya çıkıyor.
Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs kutlamalarına kapatılmasına gerekçe olarak İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından ileri sürülen hususların tümü AYM’nin 12.10.2023 tarihli kararında yanıtlanmakta. Şöyle ki:
- İçişleri Bakanı: “Taksim Meydanı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında belirlenen ve ilan edilen yer ve güzergahlar arasında değildir.”
AYM: “… toplantı ve gösterinin düzenlenmesi ile hedeflenen amaçlara ulaşılabilmesi için … mekan seçme serbestisinin kategorik olarak yasaklanması anayasal hak bakımından kabul edilemez. Hedef kitlenin ilgisini çekebilmek için toplantının belli yerlerde yapılması gerekebilir. Bu nedenle hangi mekânın toplantıya en uygun olacağını seçme serbestisi toplantının düzenleyicilerine tanınmalıdır.”
- İçişleri Bakanı: "Taksim Meydanı ve çevresi konumu itibariyle toplantı ve gösteri yürüyüşü için uygun değildir. Bir hak ve özgürlüğü korumak adına mülkiyet hakkı, serbest ticaret yapma hakkı, seyahat özgürlüğü ile diğer kişisel hak ve hürriyetler riske edilemez.”
AYM: “AYM birçok kararında kamuya açık bir alanda yapılan toplantı ve gösteriler, doğası gereği trafik de dahil olmak üzere günlük hayatın işleyişinde bazı aksaklıklara neden olsa bile, Anayasa’nın 34. maddesinde teminat altına alınan hakkın zarar görmesini engellemek amacıyla kamu gücünü kullanan yetkililerin barışçıl toplantılara sabır ve hoşgörü ile yaklaşmaları gerektiğini ifade etmiştir. Toplantının yalnızca halkın dinlenme, seyahat etme ve eğlenme gibi birtakım sosyal ve kültürel faaliyetlerinde aksaklıklara neden olması 1 Mayıs İşçi Bayramı kapsamında yapılacak bir toplantı ve gösteriye müdahaleyi haklı göstermez.”
- İçişleri Bakanı: “Araç ve yaya akışının çok yoğun olduğu bu bölge, güvenlik tedbirleri alınmasını zorlaştırmaktadır. Sosyal medyada çağrı yapan terör örgütlerinin ‘1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’ kutlamalarının bir eylem ve propaganda sahası haline getirmelerine asla ve asla müsaade etmeyeceğiz.”
AYM: Güvenlik açısından yapılacak değerlendirme için AYM bazı kriterler öngörmektedir. Bunlar arasında toplantı ve gösterinin somut bir tehlike ya da açık ve yakın tehdit oluşturması; bu tehdidin bütün tedbirlere rağmen engellenememesi, idarenin hakkın kullanımını sağlayacak pozitif yükümlülükleri bulunması; ve tehlike ve tehditlerin daha az katı önlemlerle engellenip engellenmeyeceği, önlemin zorunlu olup olmadığının değerlendirilmesi gibi hususlar yer almaktadır. Bu kriterleri AİHM kararlarında da bulmak olanağı vardır.
AYM’nin 2023 yılındaki bu kararı 2015 yılında Hükümet’in Taksim Meydanı’nı 1 Mayıs kutlamalarına kapatması nedeniyle alındı. Ancak yürütme ve yargı organları bakımından bağlayıcı, uyulması zorunlu ilkeler içeriyor.
Sorun yalnızca 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na getirilen yasakla sınırlı değil. Bundan daha geniş. Türkiye’de genel bir toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü sorunu var. Barışçı gösterilerin yasaklanması, kolluk güçlerinin barışçı toplantı ve gösterileri engellemek için orantısız güç kullanmaları, ölümcül tehlikesi olan göz yaşartıcı fişekleri kalabalığın üstüne sıkmaları, toplantıya katılanları hırpalayarak gözaltına almaları ve bunu izleyen cezasızlık ülkemizde sık görülen manzaralar.
AİHM kararlarının uygulanmasından sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi önünde Türkiye’nin bu konuda uygulamadığı birçok AİHM kararı var. Bakanlar Komitesi 9 Mart 2023 tarihinde kabul ettiği kararda şu noktalar üzerinde durdu: Türkiye’de barışçı toplantı yapma özgürlüğünün sağlanması için 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu’nun değiştirilmesi vazgeçilmez bir koşuldur. Bu yasa, idarenin barışçı toplantılar ve gösterileri yasaklamasına, orantısız güç kullanarak dağıtmasına ve idari ve ceza yaptırımı uygulamasına izin vermektedir. Bunu önlemek için 2911 sayılı yasa AİHM standartlarına uygun olarak değiştirilmelidir. Kalabalıkları kontrol etmek için kullanılan silahlar uluslararası standartlara uygun olmalıdır.
2911 sayılı yasa ile AİHM standartları arasındaki uyumsuzluk Türkiye’ye karşı verilen çok sayıda ihlal kararında açıkça görülmektedir. O nedenle bu yasanın değiştirilmesi çok önemlidir. Ancak 2911 sayılı yasa ile AİHM standartları arasındaki çelişki, Anayasa’nın 90. Maddesine girmekte. Bu maddeye göre, Türk yasaları ile AİHM kararları arasında çelişki varsa esas olan AİHM kararlarıdır. Anayasa’nın bu hükmü gereğince, 2911 sayılı yasa değiştirilmese bile, yargı ve idare 2911 sayılı yasayı değil, AİHM kararlarını uygulamak yükümlülüğü altında.
Toplantı ve gösteri yürüyüş özgürlüğü insanların bir araya gelerek, bedenlerini ortaya koyarak bir düşünceyi topluca ifade etmeleri hakkını kapsar. O topluluğun ifade ettiği düşünceler Hükümet için hoş olmasa da demokrasiyle yönetilen ülkelerde yönetim bu düşüncelerin özgürce, barışçı bir biçimde ifade edilmesi için gereken önlemleri alır.
Otoriter yönetimlerde ise insanların bir düşünceyi ifade etmek için bir araya gelmelerine kuşkuyla bakılır. İktidar bunu bir tehdit olarak algılar ve engellemeye çalışır.
1 Mayıs Taksim yasağının altında yatan da bu endişe. İktidar Taksim Meydanı’ndan korkuyor. Ancak Taksim Meydanı’na getirilen hukuka aykırı, keyfi yasak Türkiye’yi yöneten rejimin gerçek yüzünün ortaya çıkmasına yol açıyor.
Rıza Türmen kimdir?
Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı.
Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu.
1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.
1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı.
1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu.
1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü.
2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı.
2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı.
2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi.
İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları" ve "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" adlı iki kitabı yayımlandı.
Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor.
Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor.
|